bütün gün odamı temizliyorum sevdiğim bir tenor var akşamları onu dinliyorum gördüğüm bütün kötü düşleri görmezden geliyorum adı konmamış duygularla dolar ya bazan insan onlara birer isim uyduruyorum ne zaman makas değiştirse bir tren mutlaka bir sigara yakıyorum (çakmakla değil, kibritten hoşlanıyorum) istasyon şefi beni çok seviyor onunla her akşam bir büyük deviriyorum sonra kuşları düşünüyorum (isimlerini bilmem, bir kaçı dışında) duvar kağıtlarını her sabah değiştiriyorum (ne yapayım, havai bir adamım) mümkün olduğu kadar acıkmamaya çalışıyorum unutmadığım günler işe gidiyorum (o kadar az kazanıyorum ki) insanlarla hiç yüz vermiyoruz birbirimize halbuki ben onlarla saatlerce konuşmak istiyorum evime otobüsle dönüyorum (mavi bir otobüs var, ben hep onu bekliyorum) şoföre kartımı gösterirken kendimi fbi ajanı gibi hissediyorum (şoför o kadar güleryüzlü biri ki, her seferinde bu kadar olur diyorum) sonra çırılçıplak soyunup kitap okuyorum havalar çok sıcak gittiği için değil ben öylesinden hoşlanıyorum Bir de balıklarım var, ama bir akvaryumum olmadığı sürece onlarla iyi ilişkiler kurabileceğimi sanmıyorum. bazan biraz borç veriyorum kendime (ama geri ödediğimi hiç anımsamıyorum) yağmura ayıp olmasın diye şemsiye falan da kullanmıyorum hafızam pek güçlü değilse de hiç olmazsa adımı unutmamaya çalışıyorum unutunca ehliyetime bakıyorum (sanki bir ehliyetim varmış gibi) çok sıkışınca anneme soruyorum (her seferinde gözyaşlarına boğuluyor nedense halbuki ben biraz gülsün diye böyle yapıyorum) tıraş olmayı pek sevmiyorum (gerek saç; gerekse de sakal) mahallede bana robinson diyor olabilirler bunu arada bir araştırıyorum bazan bir yangın çıkartsam diyorum (ne yapayım sabotaj sözcüğünü çok seviyorum) acaba beni kurtarmaya birisi gelir mi acaba sokak köpekleri yokluğumu farkeder mi onlara her görüşümde biraz bozuk para veriyorum bu yüzden beni her seferinde ısırıyorlar (doğrusu ben de onlara hak veriyorum) sık sık tek başıma yaşadığımı zannediyorum halbuki her gün bir sürü insanla karşılaşıyorum evin içinde (bir sürü dediysem, o kadar da abartmayın, en fazla birkaç kişi) onlarla her seferinde yeniden tanışıyorum bu yüzden bana diş biliyor olabilirler (ama haksızlar mı allahaşkına, siz söyleyin) felsefeyi pek sevmiyorum aristo’yla da kant’la da da pek sık görüşmüyorum arada bir telefon açıp yemeğe çağırıyorlar sıkılacağımı bildiğim için gitmiyorum ama iş şiire gelince çok şey değişir bütün şairlerle iyi geçiniyorum (gerçi bazıları ödünç uyak istiyor benden ikide bir kendi uyaklarınızı kendiniz uydurun bence diyorum) bazan bütün bir yaz geçiyor ben denize girmiyorum (ne yapayım, belki de ıslanmaktan hoşlanmıyorum) ama deniz kenarında dolaşmayı çok seviyorum (dönüşte bütün ayakizlerimi toplayıp çöp kutusuna atıyorum) aslında senin beni anladığından da emin olamıyorum (tamam tamam, ben de sana pek ipucu vermiyorum) bunu bana iki de bir kızmandan anlıyorum o zaman tarafsız olmaya çalışıyorum (ama nedense her seferinde kendimi haklı buluyorum) bazan çok güzel kızlarla çıkıyorum (ama hiçbiriyle de tek kelime konuştuğum yok) birkaç gün içinde terk ediyorlar beni ben de ıslık çalarak oradan uzaklaşıyorum mavi rengi çok seviyorum gözkapaklarımı maviye boyuyorum ne zaman markete gitsem birkaç mavi yumurta alıyorum kör olmaktan çok korkuyorum o zaman oturup biraz ağlıyorum televizyonu açıp konuyu değiştirmeye çalışıyorum bir kıymık batmasın diye sokaklarda gözü kapalı yürüyorum (vatmansız bir tren gibi) sana hiç laf söyletmiyorum mesela, birisi beni hiç sevmediğini söyledi değil mi (bu ben de olabilirim) onu hemen oracıkta öldürüyorum (sonra isa geliyor, biraz mırıldanıyor ve..) çocuklarla çok iyi anlaşıyorum onlara günün birinde delirirsem sakın beni taşlamayın diyorum onlar da hemen söz veriyorlar (ama çocukları bilirsiniz, onlara pek de güvenemiyorum) çok yakın bir arkadaşım var (adının ne olduğunu hala bilmiyorum) bazan oturup birlikte içiyoruz ona her seferinde kendine bir kız bul artık diyorum (nedense o da bana aynı şeyi söylüyor tuhaf bir durum, kabul ediyorum) şarkı söylemeye çok utanıyorum (bütün yüzler bana çevrilecekmiş gibi geliyor) çok istersem, biraz gitar çalıyorum perdeleri çekip deli gibi dansediyorum (kapı da sımsıkı kapalıysa) İnsanlar durmadan konuşuyor (ben kesinlikle cevap vermiyorum) Başkalarının bu kadar akıllı oluşuna şaşıyorum Nasıl olup da her şeyi biliyorlar (bense hemen hemen hiçbir şey bilmiyorum, buna da ayrıca şaşıyorum) aynaya pek sık bakmamaya çalışıyorum (söylemiştim, epeyce borcum birikti kendime) ya da belki ismimi sorar da bilemem diye korkuyorum (yanlış hatırlamıyorsam bundan da biraz söz etmiştim) ben de saçlarımı el yordamıyla tarıyorum tıraş olmak içinse berbere gidiyorum (tahmin edersiniz, aynaya sırtımı dönüyorum) canım seni görmeyi çok isterse oturup bir resmini yapıyorum (sana benzetebildiğimi pek söyleyemem) sonra kendime bir votka hazırlayıp sana annabell lee’yi okuyorum (bu şiirde ne buluyorsun hiç anlamıyorum) dışarıda yağmur yağmıyorsa acayip bozuluyorum oturup ilyada’yı ezberlemeye çalışıyorum o sırada telefon falan çalarsa kesinlikle cevap vermiyorum bazan canım gerçekten sıkılıyor o zaman kendime biraz içki koyuyorum ışıkların hepsini kapatıyorum ilk yudumu hep senin şerefine içiyorum (bir keresinde unutmuştum bunu, saklamıyorum) o gün seninle karşılaşmışsak mutlaka oturup bunu not ediyorum (üzerinde ne vardı, gülümsüyor muydun) eğer birini sana benzettiğimi fark etmişsem yazdıklarımı hemen o an yırtıyorum bazan bütün gün şiir okuduğum oluyor (kan dolaşımım biraz hızlansın diye) örneğin bu sabah aynı şiiri yirmi defa okumuşum (yine de ezberleyemedim, işte buna çok içerliyorum) o gün günlerden Cuma’ysa mutlaka biraz gülümsüyorum en güzel giysilerimi giyip sokağa çıkıyorum kızın biri şöyle alıcı gözle bakarsa bana bu iş bu kadar deyip evime dönüyorum (yanlış anlamayın, bunun pek sık olduğunu savunmuyorum) bazan eski günlüklerimi karıştırıyorum her seferinde kendime hayret ediyorum ne acayip bir adammışım ben diyorum (sanki şimdi çok normalmişim gibi) yine de kendimi bir şekilde bağışlıyorum sokaklarda hızlı hızlı yürüyorum ya birisi bana saati sorarsa, ya biri el ilanı falan uzatmaya kalkarsa, (böyle şeylerden pek hoşlanmıyorum) ama bir tatlıcıya rastlamışsam mutlaka girip oturuyorum ne yiyeceğime bir türlü karar veremiyorum, bir iki saat öylece oturup düşünüyorum, sonra da hiçbir şey yemeden kalkıyorum, (bana sorarsanız, böyle olacağını daha baştan biliyorum) kendime biraz mesafeli davranıyorum belki de fazla şımartmak istemiyorum örneğin her sabah günaydın derim kendime ama bazan söylemeyi unutmuş gibi yapıyorum insanlarla kavga etmemeye çalışıyorum biri bana vurmuşsa başkasına benzetmiş olmalı diyorum bir süre bunu itiraf etmesini bekliyorum etmiyorsa adam sen de deyip oradan uzaklaşıyorum kuşlarla aramdan su sızmıyor (gerçi geçen gün bir tanesiyle biraz tartıştık, neymiş, bayat yem atmışım önüne, böylesini yiyemezmiş, karnı da öyle aman aman aç değilmiş zaten, yemezsen yeme dedim ben de, mendebur hayvan, onu da bulamayan kuşlar var, bence bunu biraz düşünmelisin) (bazı kuşları anlamak gerçekten de mümkün olmuyor) barlara gitmeyi pek sevmiyorum (dünya gözüme başka türlü görünmüyor) eve gelip biraz uzanmayı tercih ediyorum gerçi birkaç dakikadan fazla yatamıyorum (sanırım biraz sinirli bir adamım) bazan gelip benden bir şeyler istiyorsun (bir çakmak, bir kitapçık) nedense hep bende olmayan şeyleri seçiyorsun her seferinde de iki elinle birden kapıya yaslanıyorsun (bundan tuhaf bir zevk aldığımı itiraf ediyorum) ama ben seni kendime yasakladım bütün gün balık avlıyorum bazan kendime telefon ediyorum nedense hiçbir zaman evde olmuyorum (sandığınızdan daha meşgul bir adamım) bazıları biraz çatlak olduğumu düşünüyor selam bile vermeden yanımdan geçiyorlar ben de içimden canınız cehenneme diyorum saati sorarlarsa mutlaka yalan söylüyorum ne zamandır bir tiyatroya gideyim istiyorum (sırf vestiyere bırakabilme zevki için bir şemsiye edinmeye değer) ama ya oyun iyiyse de sen kaçırdın diye üzülürsem deyip gitmiyorum (buna inanmayabilirsin) ben de oturup kendi oyunlarımı kendim yazıyorum (çoğu ilion’da geçiyor, homer’den esinleniyorum) bazan seninle ne güzel anlaşıyoruz (örneğin hangi diş macunu daha iyi, bu seçimlerde kime oy vermeli) ama bazan da bütünüyle ters düşüyoruz (ben haikulardan hoşlanıyorum, sen sonelerden) o zaman birkaç gün hiç konuşmuyoruz dedim ya, ben seni kendime yasakladım bütün gün ağaçlara tırmanıyorum (sırf kuşları şaşırtmak için) çocuklara bilmedikleri oyunları öğretiyorum (çoğunu bir gece önce uydurmuş oluyorum) ne o öyle, ne zaman görsem saklambaç, yakartop, birdirbir klişelerden hiç mi hiç hoşlanmıyorum arada bir tavlalara gidiyorum seyislerden izin alıp atlarla biraz konuşuyorum hepsi de beni öyle seviyor ki her seferinde onlara daha çok şeker götürüyorum sen şimdi şaşıyorsun ne çok şey yaptığıma bu kadar iş yirmidört saate sığar mı diyorsun (ilk bakışta ben de sana hak veriyorum) ama bir şey söyleyeyim mi bütün bunlardan sonra yine de boş vaktim kalıyor hatta bütün bu saçmalıklar o kadar az vaktimi alıyor ki bütün gün ne yapsam diye kara kara düşünüyorum bazan serbest bırakıyorum seni kendime o zaman evinin önüne geliyorum (saat tam kaçta çıkacağını biliyorum) çıkar çıkmaz sana saati soruyorum (ne yapayım daha iyi bir mazeret bulamıyorum) sen de her seferinde saatin olmadığını söylüyorsun çok yazık deyip uzaklaşıyorum oradan (bu her seferinde böyle oluyor ama sen yine de bana hiç kızmıyorsun) şarapçılarla yarenlik etmeyi seviyorum (gerçi fazla samimi olmaya gelmiyor, çok içince mutlaka maraza çıkartıyorlar) onlara hayatın anlamını soruyorum yanıt olarak benden bir sigara istiyorlar sonra bir gemi batacakmış gibi oluyor sakın ha diyorum bir batık daha kaldıramam böyle şeyleri benden başka dert edinen olmamasına şaşıyorum ama ben seni kendime yasakladım bütün gün duvarları boyuyorum (bir gün gözlerinin rengine, bir gün dudaklarının) bütün kazancım boyalara gidiyor ama olsun duvarlara bakınca gözlerini görmüş gibi oluyorum (bazan da dudaklarına dokunmuş gibi) canım sıkkınsa kimseyle konuşmuyorum (o çok sevdiğim otobüs şoförüyle bile) seninle bile o zaman sanki bir kılıç balığı şöyle bir sıçrıyor ve tekrar sulara gömülüyor yarı baygın kimi zaman akşam olmak bilmiyor çocuklar bile asık yüzlüymüş gibi geliyor bana sanki her ağaca asılı bir ölü var böyle günlerde alıp başımı gidiyorum yürürken üzerimdekileri çıkarıp atıyorum bir yandan da çırılçıplak kalınca geri dönmeye başlıyorum belki de yasaklamamalıydım seni kendime belki de daha sık düşünmeliydim seni daha iyi şiirler yazmalı ya da hiç olmazsa daha çok yangın çıkartmalıydım ; ki kül olup gitsin içinde avare kemiklerim ama ben seni kendime yasakladım bütün gün deniz kenarında dolaşıyorum dalgalar bana hiçbir şey söylemiyor ben yine de onlara iyi davranıyorum bazan Ay bana bir sır verecekmiş gibi oluyor sanki belli belirsiz boğazını temizliyor buyrun diyorum ben de hemen, sizi dinliyorum ama o sırtını dönüp uzaklaşmaya başlıyor bütün gün kapımın önünü temizliyorum sonra ordan mavi bir kuş havalanıyor bir kedi ıslık çala çala önümden geçiyor çöpçüler nedense hep mutsuz görünüyor bu kış oldukça sert geçiyor ceviz büyüklüğünde tanelerle yağıyor kar bazan bir tanesi avuçlarıma düşüyor buzdolabına yetiştiremeden avcumda can veriyor ne yalan söyleyeyim işte o zaman boğazıma bir şeyler düğümleniyor ben seni kendime yasakladım bütün gün misketlerimle oynuyorum kırık bir kaleydoskopum var bazan gözümü yapıştırıp dalıp gidiyorum saatlerce sanki oradan birisi bana el sallıyor (bu belki sensin, belki de değilsin, kesin olarak bilmiyorum) sabah olunca kuşları uyandırıyorum bazıları bana yeni öğrendikleri aryaları söylüyor sonra da gagalarını uzatıp birer solucan istiyorlar (sanki ben solucanlara kıyabilirmişim gibi) elbette biraz susamla yetiniyorlar sana öyle çok şiir yazdım ki üst üste koyunca boyumu bile geçiyor ama bazıları o kadar ahmakça şeyler ki okurken utançtan yüzüm kızarıyor ne zaman yağmur yağsa gözlerim biraz nemleniyor ne gereği vardı şimdi diyorum oturup güzel şeyler düşünmeye çalışırken örneğin parktaki çocukları, o şoförü ama ben seni kendime yasakladım oturup bütün gün bu şiiri yazıyorum.. KORKUT KABAPALAMUT |
11 Nisan 2013
BEN SENİ KENDİME YASAKLADIM
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Roman gibiydi, teşekkürler.
YanıtlaSilEğlenceli üstelik... :)
Sil