11 Nisan 2013

BEN SENİ KENDİME YASAKLADIM




Korkut-kabapalamut
Kaynak

ben seni kendime yasakladım
bütün gün odamı temizliyorum 
sevdiğim bir tenor var 
akşamları onu dinliyorum 
gördüğüm bütün kötü düşleri görmezden geliyorum 
adı konmamış duygularla dolar ya bazan insan 
onlara birer isim uyduruyorum
ne zaman makas değiştirse bir tren 
mutlaka bir sigara yakıyorum 
(çakmakla değil, kibritten hoşlanıyorum) 
istasyon şefi beni çok seviyor 
onunla her akşam bir büyük deviriyorum 

sonra kuşları düşünüyorum 
(isimlerini bilmem, bir kaçı dışında) 
duvar kağıtlarını her sabah değiştiriyorum 
(ne yapayım, havai bir adamım) 
mümkün olduğu kadar acıkmamaya çalışıyorum 

unutmadığım günler işe gidiyorum 
(o kadar az kazanıyorum ki) 
insanlarla hiç yüz vermiyoruz birbirimize 
halbuki ben onlarla saatlerce konuşmak istiyorum 

evime otobüsle dönüyorum 
(mavi bir otobüs var, ben hep onu bekliyorum) 
şoföre kartımı gösterirken 
kendimi fbi ajanı gibi hissediyorum 
(şoför o kadar güleryüzlü biri ki, her seferinde 
bu kadar olur diyorum) 

sonra çırılçıplak soyunup kitap okuyorum 
havalar çok sıcak gittiği için değil 
ben öylesinden hoşlanıyorum 
Bir de balıklarım var, ama bir akvaryumum olmadığı sürece 
onlarla iyi ilişkiler kurabileceğimi sanmıyorum. 

bazan biraz borç veriyorum kendime 
(ama geri ödediğimi hiç anımsamıyorum) 
yağmura ayıp olmasın diye 
şemsiye falan da kullanmıyorum 

hafızam pek güçlü değilse de 
hiç olmazsa adımı unutmamaya çalışıyorum 
unutunca ehliyetime bakıyorum 
(sanki bir ehliyetim varmış gibi) 
çok sıkışınca anneme soruyorum 
(her seferinde gözyaşlarına boğuluyor nedense 
halbuki ben biraz gülsün diye böyle yapıyorum) 

tıraş olmayı pek sevmiyorum 
(gerek saç; gerekse de sakal) 
mahallede bana robinson diyor olabilirler 
bunu arada bir araştırıyorum 

bazan bir yangın çıkartsam diyorum 
(ne yapayım sabotaj sözcüğünü çok seviyorum) 
acaba beni kurtarmaya birisi gelir mi 
acaba sokak köpekleri yokluğumu farkeder mi 
onlara her görüşümde biraz bozuk para veriyorum 
bu yüzden beni her seferinde ısırıyorlar 
(doğrusu ben de onlara hak veriyorum) 

sık sık tek başıma yaşadığımı zannediyorum 
halbuki her gün bir sürü insanla karşılaşıyorum evin içinde 
(bir sürü dediysem, o kadar da abartmayın, en fazla birkaç kişi) 
onlarla her seferinde yeniden tanışıyorum 
bu yüzden bana diş biliyor olabilirler 
(ama haksızlar mı allahaşkına, siz söyleyin) 

felsefeyi pek sevmiyorum 
aristo’yla da kant’la da da pek sık görüşmüyorum 
arada bir telefon açıp yemeğe çağırıyorlar 
sıkılacağımı bildiğim için gitmiyorum 

ama iş şiire gelince çok şey değişir 
bütün şairlerle iyi geçiniyorum 
(gerçi bazıları ödünç uyak istiyor benden ikide bir 
kendi uyaklarınızı kendiniz uydurun bence diyorum) 

bazan bütün bir yaz geçiyor ben denize girmiyorum 
(ne yapayım, belki de ıslanmaktan hoşlanmıyorum) 
ama deniz kenarında dolaşmayı çok seviyorum 
(dönüşte bütün ayakizlerimi toplayıp çöp kutusuna atıyorum) 

aslında senin beni anladığından da emin olamıyorum 
(tamam tamam, ben de sana pek ipucu vermiyorum) 
bunu bana iki de bir kızmandan anlıyorum 
o zaman tarafsız olmaya çalışıyorum 
(ama nedense her seferinde kendimi haklı buluyorum) 

bazan çok güzel kızlarla çıkıyorum 
(ama hiçbiriyle de tek kelime konuştuğum yok) 
birkaç gün içinde terk ediyorlar beni 
ben de ıslık çalarak oradan uzaklaşıyorum 

mavi rengi çok seviyorum 
gözkapaklarımı maviye boyuyorum 
ne zaman markete gitsem 
birkaç mavi yumurta alıyorum 

kör olmaktan çok korkuyorum 
o zaman oturup biraz ağlıyorum 
televizyonu açıp konuyu değiştirmeye çalışıyorum 
bir kıymık batmasın diye 
sokaklarda gözü kapalı yürüyorum 
(vatmansız bir tren gibi) 

sana hiç laf söyletmiyorum 
mesela, birisi beni hiç sevmediğini söyledi değil mi 
(bu ben de olabilirim) 
onu hemen oracıkta öldürüyorum 
(sonra isa geliyor, biraz mırıldanıyor ve..) 

çocuklarla çok iyi anlaşıyorum 
onlara günün birinde delirirsem sakın beni 
taşlamayın diyorum 
onlar da hemen söz veriyorlar 
(ama çocukları bilirsiniz, onlara pek de güvenemiyorum) 

çok yakın bir arkadaşım var 
(adının ne olduğunu hala bilmiyorum) 
bazan oturup birlikte içiyoruz 
ona her seferinde kendine bir kız bul artık diyorum 
(nedense o da bana aynı şeyi söylüyor 
tuhaf bir durum, kabul ediyorum) 

şarkı söylemeye çok utanıyorum 
(bütün yüzler bana çevrilecekmiş gibi geliyor) 
çok istersem, biraz gitar çalıyorum 
perdeleri çekip deli gibi dansediyorum 
(kapı da sımsıkı kapalıysa) 

İnsanlar durmadan konuşuyor 
(ben kesinlikle cevap vermiyorum) 
Başkalarının bu kadar akıllı oluşuna şaşıyorum 
Nasıl olup da her şeyi biliyorlar 
(bense hemen hemen hiçbir şey bilmiyorum, 
buna da ayrıca şaşıyorum) 

aynaya pek sık bakmamaya çalışıyorum 
(söylemiştim, epeyce borcum birikti kendime) 
ya da belki ismimi sorar da bilemem diye korkuyorum 
(yanlış hatırlamıyorsam bundan da biraz söz etmiştim) 
ben de saçlarımı el yordamıyla tarıyorum 
tıraş olmak içinse berbere gidiyorum 
(tahmin edersiniz, aynaya sırtımı dönüyorum) 

canım seni görmeyi çok isterse 
oturup bir resmini yapıyorum 
(sana benzetebildiğimi pek söyleyemem) 
sonra kendime bir votka hazırlayıp 
sana annabell lee’yi okuyorum 
(bu şiirde ne buluyorsun hiç anlamıyorum) 

dışarıda yağmur yağmıyorsa acayip bozuluyorum 
oturup ilyada’yı ezberlemeye çalışıyorum 
o sırada telefon falan çalarsa 
kesinlikle cevap vermiyorum 

bazan canım gerçekten sıkılıyor 
o zaman kendime biraz içki koyuyorum 
ışıkların hepsini kapatıyorum 
ilk yudumu hep senin şerefine içiyorum 
(bir keresinde unutmuştum bunu, saklamıyorum) 

o gün seninle karşılaşmışsak 
mutlaka oturup bunu not ediyorum 
(üzerinde ne vardı, gülümsüyor muydun) 
eğer birini sana benzettiğimi fark etmişsem 
yazdıklarımı hemen o an yırtıyorum 

bazan bütün gün şiir okuduğum oluyor 
(kan dolaşımım biraz hızlansın diye) 
örneğin bu sabah aynı şiiri yirmi defa okumuşum 
(yine de ezberleyemedim, işte buna çok içerliyorum) 

o gün günlerden Cuma’ysa 
mutlaka biraz gülümsüyorum 
en güzel giysilerimi giyip sokağa çıkıyorum 
kızın biri şöyle alıcı gözle bakarsa bana 
bu iş bu kadar deyip evime dönüyorum 
(yanlış anlamayın, bunun pek sık olduğunu savunmuyorum) 

bazan eski günlüklerimi karıştırıyorum 
her seferinde kendime hayret ediyorum 
ne acayip bir adammışım ben diyorum 
(sanki şimdi çok normalmişim gibi) 
yine de kendimi bir şekilde bağışlıyorum 

sokaklarda hızlı hızlı yürüyorum 
ya birisi bana saati sorarsa, ya biri el ilanı falan uzatmaya kalkarsa, 
(böyle şeylerden pek hoşlanmıyorum) 
ama bir tatlıcıya rastlamışsam 
mutlaka girip oturuyorum 
ne yiyeceğime bir türlü karar veremiyorum, 
bir iki saat öylece oturup düşünüyorum, 
sonra da hiçbir şey yemeden kalkıyorum, 
(bana sorarsanız, böyle olacağını daha baştan biliyorum) 

kendime biraz mesafeli davranıyorum 
belki de fazla şımartmak istemiyorum 
örneğin her sabah günaydın derim kendime 
ama bazan söylemeyi unutmuş gibi yapıyorum 

insanlarla kavga etmemeye çalışıyorum 
biri bana vurmuşsa başkasına benzetmiş olmalı diyorum 
bir süre bunu itiraf etmesini bekliyorum 
etmiyorsa adam sen de deyip oradan uzaklaşıyorum 

kuşlarla aramdan su sızmıyor 
(gerçi geçen gün bir tanesiyle biraz tartıştık, 
neymiş, bayat yem atmışım önüne, böylesini yiyemezmiş, 
karnı da öyle aman aman aç değilmiş zaten, 
yemezsen yeme dedim ben de, mendebur hayvan, 
onu da bulamayan kuşlar var, bence bunu biraz düşünmelisin) 
(bazı kuşları anlamak gerçekten de mümkün olmuyor) 

barlara gitmeyi pek sevmiyorum 
(dünya gözüme başka türlü görünmüyor) 
eve gelip biraz uzanmayı tercih ediyorum 
gerçi birkaç dakikadan fazla yatamıyorum 
(sanırım biraz sinirli bir adamım) 

bazan gelip benden bir şeyler istiyorsun 
(bir çakmak, bir kitapçık) 
nedense hep bende olmayan şeyleri seçiyorsun 
her seferinde de iki elinle birden kapıya yaslanıyorsun 
(bundan tuhaf bir zevk aldığımı itiraf ediyorum) 

ama ben seni kendime yasakladım 
bütün gün balık avlıyorum 
bazan kendime telefon ediyorum 
nedense hiçbir zaman evde olmuyorum 
(sandığınızdan daha meşgul bir adamım) 

bazıları biraz çatlak olduğumu düşünüyor 
selam bile vermeden yanımdan geçiyorlar 
ben de içimden canınız cehenneme diyorum 
saati sorarlarsa mutlaka yalan söylüyorum 

ne zamandır bir tiyatroya gideyim istiyorum 
(sırf vestiyere bırakabilme zevki için bir şemsiye edinmeye değer) 
ama ya oyun iyiyse de sen kaçırdın diye üzülürsem deyip gitmiyorum 
(buna inanmayabilirsin) 
ben de oturup kendi oyunlarımı kendim yazıyorum 
(çoğu ilion’da geçiyor, homer’den esinleniyorum) 

bazan seninle ne güzel anlaşıyoruz 
(örneğin hangi diş macunu daha iyi, bu seçimlerde kime oy vermeli) 
ama bazan da bütünüyle ters düşüyoruz 
(ben haikulardan hoşlanıyorum, sen sonelerden) 
o zaman birkaç gün hiç konuşmuyoruz 

dedim ya, ben seni kendime yasakladım 
bütün gün ağaçlara tırmanıyorum 
(sırf kuşları şaşırtmak için) 
çocuklara bilmedikleri oyunları öğretiyorum 
(çoğunu bir gece önce uydurmuş oluyorum) 
ne o öyle, ne zaman görsem saklambaç, yakartop, birdirbir 
klişelerden hiç mi hiç hoşlanmıyorum 

arada bir tavlalara gidiyorum 
seyislerden izin alıp atlarla biraz konuşuyorum 
hepsi de beni öyle seviyor ki 
her seferinde onlara daha çok şeker götürüyorum 

sen şimdi şaşıyorsun ne çok şey yaptığıma 
bu kadar iş yirmidört saate sığar mı diyorsun 
(ilk bakışta ben de sana hak veriyorum) 
ama bir şey söyleyeyim mi 
bütün bunlardan sonra yine de boş vaktim kalıyor 
hatta bütün bu saçmalıklar o kadar az vaktimi alıyor ki 
bütün gün ne yapsam diye kara kara düşünüyorum 

bazan serbest bırakıyorum seni kendime 
o zaman evinin önüne geliyorum 
(saat tam kaçta çıkacağını biliyorum) 
çıkar çıkmaz sana saati soruyorum 
(ne yapayım daha iyi bir mazeret bulamıyorum) 
sen de her seferinde saatin olmadığını söylüyorsun 
çok yazık deyip uzaklaşıyorum oradan 
(bu her seferinde böyle oluyor 
ama sen yine de bana hiç kızmıyorsun) 

şarapçılarla yarenlik etmeyi seviyorum 
(gerçi fazla samimi olmaya gelmiyor, çok içince mutlaka maraza çıkartıyorlar) 
onlara hayatın anlamını soruyorum 
yanıt olarak benden bir sigara istiyorlar 

sonra bir gemi batacakmış gibi oluyor
sakın ha diyorum bir batık daha kaldıramam 
böyle şeyleri benden başka dert edinen olmamasına şaşıyorum 

ama ben seni kendime yasakladım 
bütün gün duvarları boyuyorum 
(bir gün gözlerinin rengine, bir gün dudaklarının) 
bütün kazancım boyalara gidiyor 
ama olsun duvarlara bakınca gözlerini görmüş gibi oluyorum 
(bazan da dudaklarına dokunmuş gibi) 

canım sıkkınsa kimseyle konuşmuyorum 
(o çok sevdiğim otobüs şoförüyle bile) 
seninle bile 
o zaman sanki bir kılıç balığı şöyle bir sıçrıyor 
ve tekrar sulara gömülüyor yarı baygın 

kimi zaman akşam olmak bilmiyor 
çocuklar bile asık yüzlüymüş gibi geliyor bana 
sanki her ağaca asılı bir ölü var 
böyle günlerde alıp başımı gidiyorum 
yürürken üzerimdekileri çıkarıp atıyorum bir yandan da 
çırılçıplak kalınca geri dönmeye başlıyorum 

belki de yasaklamamalıydım seni kendime 
belki de daha sık düşünmeliydim seni 
daha iyi şiirler yazmalı ya da hiç olmazsa 
daha çok yangın çıkartmalıydım 
; ki kül olup gitsin içinde avare kemiklerim 

ama ben seni kendime yasakladım 
bütün gün deniz kenarında dolaşıyorum 
dalgalar bana hiçbir şey söylemiyor 
ben yine de onlara iyi davranıyorum 

bazan Ay bana bir sır verecekmiş gibi oluyor 
sanki belli belirsiz boğazını temizliyor 
buyrun diyorum ben de hemen, sizi dinliyorum 
ama o sırtını dönüp uzaklaşmaya başlıyor 

bütün gün kapımın önünü temizliyorum 
sonra ordan mavi bir kuş havalanıyor 
bir kedi ıslık çala çala önümden geçiyor 
çöpçüler nedense hep mutsuz görünüyor 

bu kış oldukça sert geçiyor 
ceviz büyüklüğünde tanelerle yağıyor kar 
bazan bir tanesi avuçlarıma düşüyor 
buzdolabına yetiştiremeden avcumda can veriyor 
ne yalan söyleyeyim işte o zaman boğazıma bir şeyler düğümleniyor 

ben seni kendime yasakladım 
bütün gün misketlerimle oynuyorum 
kırık bir kaleydoskopum var 
bazan gözümü yapıştırıp dalıp gidiyorum saatlerce 
sanki oradan birisi bana el sallıyor 
(bu belki sensin, belki de değilsin, kesin olarak bilmiyorum) 

sabah olunca kuşları uyandırıyorum 
bazıları bana yeni öğrendikleri aryaları söylüyor 
sonra da gagalarını uzatıp birer solucan istiyorlar 
(sanki ben solucanlara kıyabilirmişim gibi) 
elbette biraz susamla yetiniyorlar 

sana öyle çok şiir yazdım ki 
üst üste koyunca boyumu bile geçiyor 
ama bazıları o kadar ahmakça şeyler ki 
okurken utançtan yüzüm kızarıyor 

ne zaman yağmur yağsa gözlerim biraz nemleniyor 
ne gereği vardı şimdi diyorum 
oturup güzel şeyler düşünmeye çalışırken 
örneğin parktaki çocukları, o şoförü 

ama ben seni kendime yasakladım 
oturup bütün gün bu şiiri yazıyorum.. 


KORKUT KABAPALAMUT 

2 yorum: