10 Şubat 2012

Senin çok eski bir cümlen

Bazı anlar vardır hayatta. İnsana paylaşma zevki veren bazı küçük anlar. Ay ışığı mesela, bana başka yüzlerin gölgesini düşürür. O kederli karanlıkta sevdiğimin yüzüne bakmaya doyamam. Ay ışığı, sonsuzluğun gecesinden kristal bir parıltı gibi yansır sevilen yüzlere. Bulutların yer değiştirmesi o yüzlerde ilahi bir kımıltı olur.
Bir doğu kasabasında ansızın karşıma çıkan sokak düğünü de böyledir. Halay çeken gençlerin arasına karışıp kâinatın ritminde bata çıka yok olmak isterim. İstanbul'a sisli bir sabah deniz yoluyla yaklaşırken dumanın içinde bir görünüp bir kaybolan minareler, taç tepeler sonra... Başka bir dünyadan buraya bakmakta olduğumu hissettirir bu manzara bana.
Sis içinde İstanbul. Zamanı ve mekânı muğlaklaştıran, insana bir muamma olduğunu hatırlatan... Örtülü, katmanlı, buğu gibi bir imgeye dönüşür giderek. Ondaki muammayı yorumlamayı, paylaşmayı, ifade etmeyi isterim. Mozart dinlemek gibi biraz.
Ve sonra bir de sevdiğim şiirler vardır. Paylaşma zevki veren. Bana esin veren dizeleri. Hiç vazgeçemediğim... Birhan Keskin'in şiiri mesela.
"Bir çiçek açtığında. / Bir eski avluda. / Diyor ki; / Çalıda sarı bir çiğdemim ben. / Ve senin çok eski cümlen."
Masamın yanındaki pencereden arka bahçenin karla kaplı ağaç dalları gözüküyor. Üzerlerindeki yükü taşımaktan yorgun düşmüş, sarkmışlar giderek. Oysa seher vaktinde, dua eden bir Müslüman gibi iki yana iyice açılmıştı dalları. Özlemle beklemişlerdi o soğuk beyazlığı örtünmek için. Belki böyle ısınacaklardı.
Dünyanın unutulmamış harflerini dizmeye çalışıyorum. "Ben sana kırmızı kiremitli bir çatı / Begonviller ve bir mavi kapı / Ve illa amansız bir avlu getirsem." Derken şair, o ılık Akdeniz çağrışımı bende aksine, dünyanın içine işleyen bir ayazı, donmuş nehirleri, bitimsiz kar fırtınalarını estiriyor. O buz yanığı kelimelerle ısınabilirim belki ben de.
Ne tuhaf! Ama böyle. Bir şiiri, bir şairi, ay ışığında bir yüzü neden sevdiğinizi bilmezsiniz. Sizde çağrıştırdığı her şey, kendi gerçekliğini birer metafora dönüştürmüştür. Her kelime, kendisinin mecazı olmuştur. İşte iki dünyanın buluştuğu an: Yazan ile okuyanın ortak şiiri!
Analitik bakışlarla, yapı sökümcü çözümlemelerle keşfedilemeyecek bir buluşma. Bir çiçek açmıştır, bir eski avluda. Neden? Kimse bilmez. Bilen bilir.
"Dünya soğur, akşam serinlerken, / Benim sensiz sevinecek bir şeyim yok. / Kılı kırk yardım, altını üstüne getirdim, / Ve işte en gümüş cümlem: / İçimi açtım sana. / İçini açmak için."
Şairin sevdiğim dizeleri kar sessizliğinde bana unuttuğum şeyleri hatırlatıyor. Harflerle çıktığım yolculuğun karasularında çalkalanan iç sesini dünyanın. En çok işitmek istediğim. En çok merak ettiğim...
Çünkü şiiri sevmek, insandan acı göllere eğilip ters dönmüş sonsuzluklara açılmasını istiyor. Ve çünkü şiiri sevmek, insandan boş havuzlarda kulaç atmanın hayalini kurmasını da istiyor. Ve daha böyle birçok şeyi.
Bir şiiri sevmek, insanı şairinden de soyutluyor bazen giderek. Onun yerine kendi sesini geçirirsin, bir nevi ödünç alırsın kelimelerini. Ve dersin ki; avluda açan o çiçek, çok eski buluşmalardan gelmiş meğer. Kadim çiçek!
Şiirin yalınlığında, kar gibi sessiz cümlelerini paylaşabilirsin artık sen de. Kayda geçirmek için bir anın güzelliğini. Sevdiklerini şahit tutmak için:
"Sen otursan, gitmemiş ki! Olsan / Ben sana bir eski Endülüs avlusu / İstersen serin bir Portofino getirsem / Ya da Yedigöllerin yedisini birden."
Artık akşam oluyor. Soğuk, karlı bir gece. Geceyi sevdiği bir şiirle karşılamak, insanda masum bir güzellik uyandırıyor. Mutlu anıları hatırlamak gibi. Yitirdiğimiz bir şefkatin, yarım kalmış bir vedanın kederini... İçlere dönmenin tam zamanı. Kar sessizliğine. Sevilen şiire. Kökü derinlerde geceye...
Birhan Keskin'in içerilere doğru 'kazıyan' şiiri böyle bir geceye ışık tutuyor işte. İnsan bir şeyi içinden gelerek yaptığında neden daha iyi yapıyor, anlar gibi oluyorum. Sevmenin, kendini yaptığı işe adamanın, adanmanın üst sınırı yok. Kendini verdikçe, kelimelere adandıkça, onlar da sana en açık uçlarıyla geliyor galiba. Daha önce yazdığım bir cümleyi hatırladım ben de: İyi bir sevgili olabilmek için aşık olmak gerekiyor!
Beyaz örtüsüyle masum bir dünya şimdi bu. Dışarıda titremekten yüzü mosmor olmuş kedi yavrusuna kendi kedimin artık kullanmadığı üstü kapalı sepeti verdim az önce. Yüzündeki şaşkınlık ve minnet duygusu şiir oldu iç sesimde. Ilık, paylaşımcı, şefkat dolu bir yuva: Şiir. Birhan Keskin. "Ve senin çok eski bir cümlen."

Leyla İPEKÇİ

2 yorum:

  1. Yazan ile okuyanın ortak şiiri!
    kesinlikle :)

    YanıtlaSil
  2. Mavim

    "Bir çiçek açtığında. / Bir eski avluda. / Diyor ki; / Çalıda sarı bir çiğdemim ben. / Ve senin çok eski cümlen.

    YanıtlaSil